ALMANYA’DA SANATÇININ YAŞAMI ÇOK ZOR

Kültür ve sanatın beşiği olan Avrupa’da uzaktan düşündüğünüz gibi değil. Sanatsal çalışmalarında Türkiye’de yaşayan arkadaşlarımın durumlarını pek bilmiyorum, ancak Almanya’da sanatın, sanatçıların durumu pek iç acıcı değil.

Yapılan sayımlara göre görsel sanatlarda tahmini 500 bin sanatcıyım diyen kişi var. Sanatından yaşayan ise çok cüzzi bir sayı, sadece yüzde 6.

Sanatçılar derneğinin istastiklerine göre, (BBK verileri) geri kalan yüzde 94 bir yan iş tutar yada eşleri veya sosyal dairelerin yardımıyla yaşamakta. Bu sayılarda akademik, eğtim görmüşlerin sayısı belli değil. Zaten sanatta bir profesyönellik kaygısı olmadığından, öğrenim önemli değil, yaratıcılık daha önde gelmekte.

Almanya’da yaşayan bizim sanatçılarımızın durumu hakkında ne diyeceksin diye sorarsanız, tabiki bu durum bizde daha fazla sorunlarla dolu. İlk sorun, genellikle sanat pazarı hakkında bilgisizlikleri. Ayrıca bu konu toplumumuza yabancı olduğu için toplumsal bir destek dahi göremezsiniz.

1979 yIlında SAN-DER NRW’yi (Ren Eyaleti Türk Sanatçılar Derneği) kurduğumuzda 32 üyemiz vardı. Bunlardan sadece üçü akademik eğitim görmüştü. Kalanı resim heveslisi, sanat eğitim görmemiş ama olağan üstü kabiliyeti olan kişiler vardı. Çoğunluk da edebiyat dallında yada öğretmen kökenli kişilerdi. Ayda 6 Mark aydat ile 192 Mark geliri olan bir dernek kurulmuştu.

İlk toplantımızda yeniliğin heyacanıyla önemli öneriler yapıldı. Rahmetli Fakir Baykurt, „Avrupa´da yaşayan sanatçılarımız hakkında belgeseller yapalım ve eğer toplumumuz sanat görmeye alışkın değilse biz onların ayağına gidelim“ demişti.

Benim önerim biraz başkaydı, derneğimizin ayda, (kişi başı) 6 Mark, 2304 Mark yıllık üye paraları ile bir şey yapamıyacağını ve derneğimizin sanat eğtimine dönük kurslar vererek, hem gençlerimizi yetiştirmek, hemde derneğe yan gelir sağlayarak maddi durumumuzun iş yapacak duruma getirmek olmuştu. Verimli bir çalışmaya katkıda bulunmak için masrafların hepsini üsleneceğimi, atölyemi tamamen karşılıksız bu çalışmalar için haftada birgün herkesin kullanması ve fahri olarak gençlerimizide sokaktan kurtaracak bir çalışma teklif etmiştim.

Eğer bunu gerrçekleştirseydik sanat sever bir toplum yetiştirecek, her eve ucuz, cüzzi fiyatla sanatın girmesini sağlayacak ve ekonomik zor durumda olan sanatçılarımıza sahip çıkma imkanımız olacaktı.

Eve geldiğimde bu düşüncelerimi eşime anlatım, bir yandan sevindi ama o da biraz düşündü ve „Çok iyi bir fikir ama sen delisin“ dedi. Eşimin düşüncelerine bir yıl sonra ikinci senelik dernek toplantısından sonra eşimin bana dedikleri doğru çıkmıştı. Ona son durumları anlattım ve haklıymışsın demek zorunda kaldım. Aradan bir yıl geçmesine rağmen daha bir arpa boyu kadar yol gidememiştik.

12 Eylül askeri darbesi „SAN-DER NRW“yi de kötü yakaladı. Her gün Türkiye´den onlarca aydın, sanatçı, TKP nin Almanya temsilci olan, FİDEF merkezi Düsseldorf´a geliyor ve oradan da bize, „SAN-DER NRW“ yönlendiriyliyordu. Işıklar içinde yatsın dostum Aydın Karahasan´ın evi ve oradan da benim evim ve atölyem sanki, „Karadeniz, Sabahçı Kırathanesi´ne“ dönmüştü. Çok iyi hatırlarım 19-20 kişi otturma odamda ve atölyemde haftalarca yatardı.

Rahmetli Aydın Karahasan´ı bilmiyorum ama bu gerçekler beni çok yormakla beraber ekonomik büyük yükümlülükler altında bıraktı. Bu mecburi göç olayının pozitif yanıysa, burya gelen arkadaşlarımız kısa zamanda beyin gücü olarak kullanıldı çoğu ögretmenlik görevi alarak eğtimimizde yardımcı oldular. O yıllarda sade ben, 120 kişiye kişi üzerinde arkadaşımızı öğretmenlik görevi sağlaya bildim.

Bu gelişmeler sade Ren Eyaletiyle kalmadı, Bütün Almanya çapında duyuldu ve benden yardım istenmeye başladı ki tabi bundan, „SAN-DER“ yönetiminin bile haberi yoktu. Bununlada kalmadı, Güney Amerika´lı sanatçılar (Şili, Arjantin, Nikaragua, Brezilya gibi ülkelerden) artık gidecekleri bir adres olduğu düşüncesiyle beni yalnız bırakmadılar.

Bu saydığım ülkelerden sade, Nikaragua eski Kültür Bakanı, Ernesto Kardinal resmi bir yazıyla ve Brezilya teşekkür etti ve Brezilya bir akademisinde Münih de yaşayan Profesör Don Dardo Cabrera aracılığıyla (eğer arzu edersem) Profesör olarak çalışmamıyı kabuletmemi arzuladı. Ama burada, Almanya´da kurulmuş düzenimi bozmamak için Brezilya´ya gelmemin mümkün olmayacağını ve tekliflerine saygılarımı bildirdim.

SAN-DER NRW rahmetli Aydın Karahasan´ın çabalarıyla 18 yıl yaşadı. Şu andaki akibetini bilmiyorum…

Basın dan gelen her arkadaşımızın ilk sorusu, „İsmail Çoban Vakfı’nı niçin kurdun?“ oluyor. Amaçlarımı yukarıda yazdım… Kıssadan hisse çıkaralım demekten başka söyleyecek sözüm kalmadı. „Bir elin nesi var iki elin sesi var“ ata sözümüzle burada diyeceklerimi galiba demiş olacağım. Eğtim, sanat, kültür sorunlarımızı sade bir kişinin üzerine yüklemekle neticeye varamayız.

İsmail Çoban

About the author

Related