AVRUPA´DA SANATTA BAŞARISIZ BİR TOPLUMUZ

Politik yaşamda olduğu gibi sanatta da, ikiye bölünmüşüz. Konuda bilgisi olsun yada olmasın tartışmaya girer ve görüşümüzü yeter kuvvetle savunuruz. Yalnız bir şeyi düşünmeyiz, sanat yalnız resim yapmak değil, sanat birşeyi en güzel icra eterken gönlünde yatanları da vurgulamak ve düşünceni, yaratıcılık felsefeni yorumlamaktır. O da sizin imzanızdır.

Toplumumuzda en çok tartışılan, „Sanat soyutmu olsun, somutmu olsun“ sorusuna vereceğim bir yanıt var, „Kalbinde ne taşıyorda onu eğer seyirciye anlatmak istiyorsan o olsun“ artık bunun tartışmasını bile yapmak yersiz.

Sanat dalında bu günümüze kadar yapılmamış şey yok. Diyelimki bir odaya girdiniz, duvarlar çekmece dolu, çekmeceleri teker teker açıyorsunuz ve her çekmeceden bir „İZM“ çıkıyor. (Realizim, Sürralizm, Impresyonizm, Ekspresyonizm say gitsin. ) Ve sizde o çekmecelerden birine sığınmak istiyorsunuz. Eğer her çekmeceden bir parça alır bir kolaj yaparsanız o sanat değil, „MONTAJ“ olur, yani sade siz ressam olursunuz.

Bu olay sanatın her dalında böyledir. Örneğin: iyi türkü söyleyeni biz sanatçı olarak sergileriz ve hatta, “Meşur Sanatçı” deriz… Aslında o sade okuyucudur, sanatçı o okuduğu parçayı yazan, besteleyendir ki eğer onun adını anmaz isek o sanatçıya saygısızlık yaparız.

Görsel sanatçılara gelince, “Yahu bu adam Dali, Picasso, Monet, van Gogh “GİBİ” resim yapıyor, çok mesur sanatçı” der isek ondan önceki sanat emekçılaerine hakaret etmiş oluruz. Teknik sanat değildir, “Sanat göz ile gönül arasındaki duygularını görünür bir şekilde isbat etmendir” diyeceğim. İşte o zaman yapıt sana aittir.

Burada üç şeyin üzerinde özenle durmak istiyorum. Eğer bir sanatçı ilerlemiş yaşına göre daha hala öğreticisinin, hocasının tesirinden kurtulamamışa başarılı olamaz. Şunun öğrencisiyim, bunun öğrencisiyim demek kişiyi sanatçı yapmaz. Hocalarımıza saygı duyarak onun bıraktığı yerde devam etmek olmalı amacımız.

İkinci önerimse, sanatçı sanatsever, galeri müze ilişkileri. Başarının sırı bu olmalı düşüncesindeyim. Burada dürüstlük çok önemli ve oda sana bütün kapıları açar. Malesef ne Avrupa´da nede ülkemizde bu yönde çalışan kurumlarımız, sanat destekçilerimiz yok… Sanat sanatsal ürünlere, kapital yatırımı olarak düşünülüyor.

Son olarak da şu konuyu önemle vurgulayacağım. Örneğin: 70 Yaşında bir sanatçıyı sergiliyorsanız yahutta onun hakkında bir yazı yazmak istiyorsanız önce uzun uzadıya öz geçmişinden bahsederler. Malesef onun başarılarını, yaptıklarını anlatan bir yazı çıkmaz ortaya. Eğer 75-80 yaşına gelmiş bir sanatçı daha hala öyle tanıtılıyorsa, o toplum onu tanımamıştır. Sanatçısını tanımayan toplumda sanatsız kalmaya mahküm edilir, dalga geçer gibi size, ”Türkiye´de de sanat varmı” sorusunu sorarlar. İşte sanatçılarımızın evrensel başarılarının daha Kabul edilmedikleri buradan gelmektedir.

Genç sanatçı, sanat sever, galerist, müze yönetici arkadaşlarıma tavsiyem, „Biz bir aileyiz birbirimizi desteklerisek, yenilikçi olup kendi imzamızın ardında durur ve sanatı sade bir kapital olarak görmez isek, o zaman başarılı bir SANATÇı nesili, 81 milyon bir toplum olarak geçmişi çok eskilere dayanan batı sanatında yerini alacak sanat ve sanatçı yetiştireceğimizden, şüpem yok“ diyeceğim.

İsmail Çoban

About the author

Related