BİR DAMLA GÖZYAŞI, SİZİ HATIRLADI..

Almanya’nın Köln kentinde uzun zamandan beri görmediğim, yıllarca „Milliyet yazdıysa doğrudur“ denilen zamanda, eski Milliyet’te birlikte çalıştığım arkadaşım, yüzlerce habere birlikte imza attığım gazeteci yoldaşım Mehmet Aktan’ı, Mehmet Abi“yi ziyaret ettim.

Mehmet Abi’yi en son gazeteci bir arkadaşımın beni bilgilendirmesi sonucu, onunla ilgilenecek bir sosyal danışman temin etme sürecinde konuşmuştum… O zaman yine iyiydi.
Mehmet Aktan şimdi Alzheimer hastası…

En son Mehmet Aktan ile ilgilenen, sürekli bilgi aldığım gazeteci kardeşim Tuncay Yıldırım’dan, Mehmet Aktan’ın kaldığı Sosyal Hizmetler Kurumu’nun, Bakım Evi’nin adresini aldığımda gözümün önünden onunla birlikte koşturduğum yıllar geçti…
Tuncay’dan Mehmet Aktan’ın son durumunu biliyordum… Ama , konuşamayan, hareketsiz , boş gözlerle bakan , âdeta bebek gibi bakılan Mehmet Aktan’ı gördüğümde ne yapacaktım!

Bakım Evi’nin Alman hemşiresi ile birlikte odaya girdik…
Mehmet Abi’yi gördüğümde gözlerim doldu…
Hemşire etkilendiğimi anlayınca “ Sizi yalnız bırakıyım“ diyerek, odadan çıktı…

Karşımda, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu göçmenlerin sorunlarını kamuya taşıyan yüzlerce habere imza atan; Türkiyelilerin kimi zaman dert ortağı, kimi zaman rehberi, kimi zaman avukatı olan ; eğitim, ırkçılıkla mücadele, işsizlik, vize, çifte vatandaşlık ve eşit haklar için Cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla, bakanlarla biraraya gelip, yaptığı haberlerle sorunları kamuoyuna taşıyan, yıllarca birlikte koşturduğum Mehmet Aktan…

Duygulandım, gözlerim doldu…
Karşımda bana boş gözlerle baktığını düşündüğüm Mehmet Abi…
Onunla gözlerim dolu sohbet etmeye başladım, sohbet diyorum, çünkü her cümlemin sonunda, konuşurken ağladığımdan etkilenmiş olsa gerek, birdenbire , konuşamayan Mehmet Abi her cümlem sonunda kendisini zorlayarak birşeyler söylemek istedi…
Ben sadece „ıhı, ıhı… “ duydum…


Ağzımdan şu cümleler döküldü:
„Mehmet Abi, seninle haber peşinde koşarken birlikte yaptığımız kavgaları özledim…
Seninle birlikte yaptığımız ‚Sıla Yolu‘ yazı dizileri için çıktığımız yollarda yaşadıklarımızı özledim…
Hatırlıyor musun, haber peşinde koşarken münakaşa ederdik, sonunda bana ‚Reco, sen bana kızabilirsin, sana birsey demem‘ derdin…
Senin topluma verdiğin emekler unutulmaz…
Üzülme, sen gazetecisin…“

Mehmet Aktan o kadar zorladı ki kendini, gözlerinden bir damla yaş geldi…
Beni unutmamıştı…
Beni o haliyde hatırladı…

Hani bir hikaye var anlatılan…
Yaşlı bir adamın her sabah kahvaltı yaptığı eşiyle ilgili şu soyledikleri: “ Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum. Eşim Alzheimer hastası ve hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor. Fakat ben onun kim olduğunu biliyorum”
O yaşlı adam ahde vefayı biliyordu…

Ama o yaşlı adamın eşinin aksine Mehmet Aktan beni hatırladı…
Gözünden bir damla yaş geldi…
O bir damla gözyaşı herşeyi anlatıyordu…
O bir damla gözyaşı dostluktu…
O bir damla gözyaşı sevgiydi…
O bir damla gözyaşı sevinçti…
O bir damla gözyaşı vefa idi…
O bir damla gözyaşı anılardı…
O bir damla gözyaşı saygıydı…
O bir damla gözyaşı unutmamaktı…
O bir damla gözyaşı değer vermekti…
Kimbilir, o bir damla gözyaşı için kendisini ne kadar zorladı!

Odasında benim CDU Kongresinde çektiğim zafer işareti yaptığı fotografında aralarında olduğu Almanya’daki göç tarihini anlatan fotoğraflar ve Türk Gazeteciler Birliği‘ nin ödülü var…

Odasından çıkıp, asansöre bindiğimde karmaşık duygular içindeydim. O “ bir damla gözyaşı“ gözümden gitmezken, Mehmet Aktan’a bir bebek gibi bakan Alman hemşirenin “ Sizi hatırladı…“ demesi kulaklarımda çınlıyordu…

Mehmet Aktan’ın „Bir damla gözyaşı “ ve birilerinin „gavur“ dediği melek gibi bir insan Alman Hemşirenin „Sizi hatırladı…“ sözleri hayatımın unutulmazları arasına girdi…

About the author

Related