MİNEL AŞK

Yolculuklar iyidir ister uzun olsun ister kısa, farketmez. Hele ‚Toplu Taşıma‘ araçlarını kullanıyorsanız, kendinizi her an tanımadığınız birinin hikâyesinde bulabilirsiniz. Tıpkı bugün bana olduğu gibi. Trende hemen arkamdaki koltukta oturan adamın telefon konuşmasına ister istemez şahit oldum. Türkçe konuşuyordu.
-Hatam ne biliyor musun, seni haddinden fazla düşünüyorum diyordu adam, telefonda konuştuğu kişiye. Sesinde sitem vardı. Oysa ne diyordu Nazım;
„Seni düşünmek güzel şey… “
-Bir daha olmasın, kaldıramam diyordu adam konuşmasının devamında. Sakin ve kararlı bir sesle söylüyordu bunları. Sevgilisiyle konuştuğunu anlamam uzun sürmedi. Raylara takılmış gözüm, arka koltukta yüzünü görmediğim adamın sesine takılmış kulağım arasında bocalarken, yolculuğum sona erdi. Trenden inmek üzereyken görebildim adamın yüzünü ancak. O ise hâlâ konuşuyordu. Sonra herkes kendi yoluna gitti sesini soluğunu, hikâyesini de alarak..

Birbirimizi severken ya da sevdiğimizi düşünürken, tüccar gibi davranıyoruz birbirimize. Kâr amacı güdüyoruz sanki.
Al gülüm ver gülüm. Bir adım sen bir adım ben…Kimsenin kimseye tahammülü yok. Kime sorsan, yorgun, kırgın. Bir dokun bin ah işit. Ne güzel söylemiş sevgili şairim Gülten Akın “ Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya…“
Ne yapıyoruz, egomuz önde,biz arkasında korkularımızla, kaygılarımızla sürüklenip duruyoruz onun peşinden. Aradığımız ne peki? Huzur, güven, saygı ve sevgi illaki. Oysa insan kendinde olanı verebilir ancak karşısındakine. Bu yüzden, kişinin önce kendini bilmesi,anlaması ve kendisiyle anlaşabilmesi önemlidir. İçimizde ne varsa dışımıza da onu yansıtırız çünkü. Hep duyarız ya hani „mutlu değilsen mutlu da edemezsin kimseyi“ diye. Kendini sev,,kendinle barış, çiçek böcek

Raflarda, Best Seller „Kişisel Gelişim“ kitapları…Mutluluk formülleri, aşk, bolluk bereket falan derken yazarlarını zengin ettik, ev bark sahibi oldular. Demem o ki ; ya da benim anladığım bu, birini sevdiğimizde,ona hissettiğimiz şeylerin bizde uyandırdığı duyguyu seviyoruz ve bu duyguların ondaki yansımasını da..

Yani aslında sanki karşımızdaki insanda kendimizle bir daha karşılaşıyor, ya da yeniden tanıyoruz kendimizi. El değmemiş bir coğrafyayı keşfetmek kadar heyecan verici ve bir o kadar da gizemli gelir insana bu durum. Hani sanki bir yolculuktur biraz da bilinmeyene…Ya nasip der gibi. Bir yanımız aklı selim ve makul olmak derdindeyken içten içe, yaşımız kaç olursa olsun karnımızda kelebeklerin ucuşması güzeldir yine de…
Ah! Minel Aşk.

Gökyüzüne bakıp bakıp duruyorum ben de. Şimdilik yağmur bulutlarından başka bir şey göremiyorum bir de birkaç kuş işte. Olumlamalardan gözlerim doldu ne var ne yok evrene gönderdim minnet ve şükranla kutsandım. Tibet hemen şuramda sanki. Diyorum ki rahiplerden birine „az öteye kaysana Nirvana’ya varacam. Ses yok.“Sende fazladan Nirvana var mı?“ Çıt çıkmıyor…Peki!
Mesajlar göndermeye devam ediyorum ama yukarıda trafik bir hayli yoğun.

Bu arada evren demişken, gökyüzü bundan Kenan Evren’i anlamıyordur umarım!.. Neyse ne diyordu Turgut Uyar „Göğe bakalım… “ Hem güzeldir gökyüzüne bakmak, umutludur. Boyun kaslarına da iyi gelir bu…

Hadi göğe bakalım…

Sevgiyle…

Gül Yurtsever

About the author

Related