HASTAYLA ANA DİLİNDE ANLAŞMAK ÇOK ÖNEMLİ

Alirıza Güler / Duisburg

ALMANYA’nın Düsseldorf kentinde özel Clinik Bel Etage Hastanesi’nde ortopedi ve genel cerrahi alanında başhekimlik yapan Dr. Hüseyin Şenyurt ile göçmenlerin sağlık sorunlarını konuştuk. Dr. Şenyurt, Türkiyeli göçmenlerin sağlık sorunlarını, şikayetlerini anadilde daha rahat anlatabildiklerine dikkat çekti.

Sivas doğumlu doktor Hüseyin Şenyurt 25 senedir Almanya’da yaşıyor. Üniversiteyi Türkiye’de bitirdi. Asistanlığını ve genel cerrahi uzmanlığını Almanya’da tamamladı. 2009 yılında Düsseldorf Üniversite Hastanesi Ortopedi Bölümü’nde bölüm şefi ve anabilim dalı başkan yardımcısı olarak çalıştı. Yine Koblenz Şehir Hastanesi’nde ortopedi bölümünde anabilim dalı başkanı olarak beş sene çalıştı.

Türkçe konuşan göçmenler tarafından da hayli tanınan ve doğal olarak Almanların yanında önemli oranda göçmen kökenli hastası da olan Dr. Şenyurtla sağlık üzerine seminer verdiği Duisburg-Marxloh Alevi Derneği’nde konuştuk. Dr. Şenyurt özellikle göçmen hasta ile doktor ilişkisi ve göçmenliğin hastalıklara etkisi üzerine önemli açıklamalar yaptı.

– Özellikle birinci ve ikinci kuşak göçmenler hep dertlerini anlatamadıklarından, doktorların kendilerini ve hastalıklarını anlamadığından yakınır. Siz de aynı kanıda mısınız?

– Haklılar. Göçmenler dertlerini anlatmakta sıkıntı yaşıyorlar. Onun için aynı dili konuşan kendi kültürünü tanıyan doktorlara gitmek istiyorlar. Doktor uzman da olsa hastanın yaşadığı psikolojik ortamı, kültürel ortamı bilmeyince yanlış teşhisler koyabiliyor. Dil sorununu da aradan çıkartıp, iletişim iyi kurulunca daha iyi bir sonuç alındığını gördüm. İletişimden kastım sadece Türkçe değil. Bu Almanca, İngilizce, Kürtçe ya da başka bir dilde olabilir. Bu durumda hasta derdini daha iyi anlatabiliyor ve doktor da biraz empati yaparsa hasta ile doktor daha çabuk sonuca gidebiliyor.

– Doktorlar o kadar yoğun ki, çoğu zaman hastalar doktorla gerekli iletişimi kurmak için vakit bile bulamıyor deniyor.

– Günümüzdeki sağlık sisteminde doktor hastasına 3-5 dakikadan fazla zaman ayıramıyor. İşte bu kısa zamanda sizin, karşınızdaki hastanın ağrısının organik mi, psikolojik mi, veya bir fonksiyon bozukluğundan mı kaynaklandığını bulmanız çok zor. Hasta ile iletişim çok önemli. Bunun ilk şartı göz iletişimi, ten iletişimi yani el sıkışmak. Sonra sorular başlıyor ve süre çok kısa. Öyle hastalar var ki, ne Türkçe ne Almanca derdini anlatamıyor. Böyle bir ortamda siz 3-5 dakika içinde hastaya teşhis koyamazsınız. İletişim ve hastaya ayrılan zaman çok önemli yani.

– Size gelen hastalık şikayetlerinde göç ve göçmenlikten kaynaklanan nedenler var mı?

– Dünya sağlık örgütü ne göre, “Sağlık kişinin kendisini bedenen ve ruhen iyi hissetmesi” demek. Hasta geliyor, film çekiyorsunuz bir şey yok. Oturup konuştuğunuzda bir çok neden görebiliyorsunuz. O kişinin çoğunluk toplumu ile ilişkisi, uyumunun derecesi çok önemli olabiliyor. Benim ağrılarının organik olmadığını tespit ettiğim göçmen kökenli hastalarım var. Benim onları profesyonelce ve anlaşılır bir dilde, size inanıyorum ama bu benim alanım değil diyerek psikosomatik bölüme yönlendirdiğim oluyor. Bu gibi durumlarda doktor hastalığın nedenini bulamıyorsa, bu hastanın değil doktorun suçu. Bunun için doktorun göçmenlikten kaynaklanan hastalıklara daha duyarlı olması gerekiyor.

– Hastalık kasaları ve sağlık kurumları göçmenlere çoğunluk toplumu ile eşit davranıyor mu sizce?

– Şu andaki sistemde zorunlu sağlık sigortası var ve herkesin bir sigorta numarası var. Sağlık sigortası tüm işlemleri üyenin adıyla değil, bu numarasıyla yürütüyor. Esas sağlık sisteminin yarattığı sorun doktorla hasta arasındaki ilişkide yatıyor. 25 yıllık hastane hayatımda şunu gördüm ki, göçmenler ve alt gelir gruplarına hastane, doktor ve personelin bakış açısı çok farklı.

– Özel hastane sigortası yaptırabilen iyi gelir gruplarına da farklı mı davranılıyor?

– Elbette. Eğer hasta özel sağlık sigortası sahibi ise, onun hastaneye ya da doktor muayenesine maddi getirisi fazla olduğundan daha farklı muamele görüyor. Randevusu bile erken veriliyor. Bu durum sağlık sisteminde eşitsizlik yaratıyor. Bunun olmaması lazım.

– Bir de özel hastaneler aşırı masraf çıkarttığı ve maddiyatı çok öne aldıkları için eleştiriliyor.

– Çok doğru. Almanya’da sağlık alanında hastaneleri olan iki büyük şirket var. Bunlar daha çok kazanç peşindeler. Zarar ederlerse devlet karşılamıyor. Ama, örneğin Katolik Kiliseleri, üniversite ya da Şehir hastaneleri zarar ederse devlet yani vergi verenler bu zararı karşılıyor. Özel hastaneler en kısa zamanda tedavi yapalım, en kısa yoldan paramızı alalım diye hareket ediyorlar. Tüm özel şirket hastanelerinin düşüncesi doğallıkla bu.

– Son olarak, insanlar ne yapmalı ki, sizin alanınıza giren hastalıklara yakalanmasınlar. Şöyle birkaç Spot halinde söyleseniz?

– İlk önce sigara ve alkolden, ikinci olarak da aşırı kilodan uzak durulmalı. Aşırı kilo eklemlerin düşmanı. Hareket edilmeli, bu yürüme, koşma, yüzme, bisiklete binme olabilir. Ne kadar çok hareket o kadar çok sağlıklı eklem ve kaslar. Sonra yediğimize dikkat etmeliyiz. Zeytin yağı, beyaz et, balık yemeliyiz. Kilo yapan şeylerden, unlu mamüllerden, baklavalardan, böreklerden, cola türü içeceklerden, fast food‘lardan uzak durulması lazım. Bunlar besin değeri olmayan, sadece kalori artıran şeyler. Bir çok inançta güneş kutsaldır. Ona karşı el açılarak dua edilir. Vücudun da güneşe ihtiyacı var. Son olarak güneşi ihmal etmeyin derim.

About the author

Related