SANATÇI, SANATTAN YAŞAMAZ, SANAT İÇİN YAŞAR

Facebook benim için özel değil, özel yaşamım hakkında da birşey yayınlamıyorum. Sanatçı olarak anılarım tabiki sizi ilgilendirir, eğer bunları yayınlıyorsam, ülkemizde ve sade ülkemizde değil sanatçı olmanın ne kadar zor olduğunu bildiğim ve sanatçı dostlarımın yılmamaları ve ileriye bakmaları içindir.

Geçenlerde yazdım, „Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun gezdiniz, gördünüz , ne gördüyseniz onu yazında bizde öğrenelim“ dedim. Gerçektende öyle… Kürd dedem derdi bu lafı sofraya oturduğumuzda. Bu söz bana ondan miras kaldı.

Başka bir kültürde yaşasakta, biz Almancılar o kadar hor değiliz. İçimizde bazen tördemsizler çıkar, bu Türkiye’de yaşayanlar arasında yokmu diyeceksiniz, orada olsun burada olsun bu tür insanlara hor bakmamamız ama gözde yummamalıyız. Bu kişilerin tutumlarını herkese mal etmemenizi dileyerek, bazı şeyleri açıklamak gereğini duydum.

Öyle bir toplumuz ki üç kişiden en az (Üç kişi diyorum) beşimiz ya sanatçı, yazar, yada şairiz. Bu bizim asırlardır künyemize yazılmış,“Meşur olma“ arzularımızdır.

Kabadayı’ya, “Maşallah ne yiğit adam” deriz.

Hırsıza, “Allah’ın yürü dediği kulu, yürürmüş, maşalah, aldı yürüdü“ deriz ve onun gibi olmaya özeniriz.

Haksızca birinin, „Vurun kahpeye misali linç“ ederiz. Dayakla bile olmasa sözlerimiz diken gibi olur birden.

Daha yüzünü bile görmediğimiz, konuşmadığımız bir kişiye, öteki küfürler savurdu diye kabadayılık güder bizde küfürler savururuz. Yani „Deriz, deriz, deriz“. Ne zaman insan olmayı öğreneceğiz, bizim toplumumuz bumu, niçin böyle olduk? Sanıyorum bu saydıklarım eğtim, kültür meselesi olmalı. Bu saydıklarımı sanat çevresinde burada da yaşıyoruz.

Sanatsal çalışmalarında Türkiye´de yaşayan arkadaşlarımın durumlarını bilmiyorum, Almanya’da sanatın, sanatçıların destekçileri vardır. Sanat hayatına yeni atılan gençler, çoğun hocaları tarafından desteklenir. Bu olay bazen birkaç sene sürer ki genç sanatçı yerine otursun da kendi karnını doyuracak hale gelsin. Bu geleneği çok az sanatçı uygular, çoğun öğrenimden sonra iş hayatına yalnız atılanlar yarı yolda kalır, ya garson yada taksi şöförlüğü yaparak sanatta ilerlemeye çalışır ki çok zor dur bu iş.

Türkiye kökenli sanatçıların durumları biraz başka. Onlar para kazanmayı önceden, ta çocukluktan beri öğrenmişler ve aç kalmazlar. Akademik bir eğitimi var ise öğretmenlik yapar yaşamları için gereken kapitali sağlarlar. Bu arkadaşlarım yanı başıda resim yapar ve fırsat buldukçada sergiler açar. Bugüne kadar gördükleri çoğun, bu mekanlar sergi için amatör mekanlardır. Çoğu zaman sanattan anlamayanlardan da övgüler alırlar, „Sen büyük sanatçısın“ diye. Arkadaşlarıma önerim eğer profesyönel alanda at oynatmak istiyorlarsa bu tür sergilerden kaçınsınlar.

İkinci bir hedef olarak da bazen, „Hele emekli oluyumda resim yapmaya ağırlık vereceğim“ diyenlerki onlara da tavsiyem, zevk için sanat yapın ama iddialı olmayın çünkü sanat pazarı birazcık hevesi kabul etmez. İyi öğretmen olun, yetiştirdiğiniz gençler size teşekkür etsin.

Asıl sorun (değilya) olağan üstü kabiliyeti olupta sanatsal çalışmalar için maddi imkanı olmayan arkadaşlarımız. Sanatsal çalışmada başarılı olmak o işe tam gücüyle eğilip başka bir meşgale üstlenmeden cesaret eden arkadaşlarımız. Burada iki arkadaşımızdan bahsedeceğim. Örneğin: „Tamer Serbay,“ sanat okumamış ama ömrünü sade sanata bağışlamış. Tamer Serbay uluslar arası başarı göstermiş sanatçılarımızdandır. Çeşitli Üniversite ve Akademilerde misafir profesör olarak çalıştaylara katılmış başarılı bir sanatçımızdır. Sanat pazarını çok iyi bilir ve müzeler galeriler ona büyük yer verir. Çalışmaları tamamen profesyöneldir.

İkincisi ise, Troyalı Hektor. (Turap Tekmen) çalışmalarını taktir ederim, olağan ütstü bir kabiliyettir. Tamamen sanatsal çalışmalarıyla yaşayan bir sanatçımızdır. Sosyal bağlar ve çevresinden çıkamaması sanatsal çalışmalarını engellediği için sanat pazarıda yerini daha tam alamamıştır.

Daha adını sayacağımız, Nuh Ateş, Tülin Arslan, Alper Kara gibi bir sürü genç yeteneğimiz varki yaşam sıkıntısından bir yan iş yapmak mecburiyetindedir. Oda ne yazık bu yetenekli arkadaşlarımızın başarısını frenlemektedir. Isterdimki bu arkadaşlarım toplumumuz tarafından sade „Sen büyük sanatçısın“ sözüyle övülmekle kalmasınlar. Onlardan alacağınız (az ve ucuzda olsa) bir eser onlara umut verecektir.

Bunun geçmişte yaşayan ve bugün klasikler arasında olan Pablo Picasso en güzel örneğidir. Genç Picasso, Paris´e geldiğinde sokakta kalır. Bu durumu gören İspanyol Mütahit „Manach“ sahip çıkar, evine alır ve 3 yıl onu ekonomik destekler. Bizde peki niçin olmasın tabiki hem sanatçıya başka bir güç verir ve o zaman, „Bizden uluslar arası bir sanatçı çıkmadı“ dememize gerek kalmaz… „Ben resimden anlamıyorum demek yeterli değil, zamanında resimden anlamayan ve bir portresinin renklerini Picasso’ya birkaç defa değiştirtiren , Manach´ın 300-500 Frank’a satın aldığı resimler bu gün 70 ila 115 Milyon US Doları’na yeni alıcı bulmakta.

Resim okumak zor değildir ama sanattan yaşamak gerçekten çok zordur. Sanat pazarında da geldiğin kültür çoğun sana engel olduğundan gerçekleri konuşmak zorunda kaldım burada.

Gençlerimiz gelir bana, sanat okumak ve ondan yaşamak isteyen gençler. Sorduklarında, Sanattan yaşamanın zorluklarını anlatır ve ardındanda önce yaşamını, günlük ihtiyaçlarını karşılayacak bir meslek öğrenmesini öneririm.

Genç arkadaşlarımızın bir gerçeği bilmesinde yarar var, Sanattan yaşanmaz, sanatçı olmak için kişinin sanat için yaşamayı tercih etmesı çok önemlidir.

İsmail Çoban

About the author

Related