UHAK ÇOCUK NASIL DOĞDU?

Masmavi gölün kıyısında kayalıklar yükselirmiş. Havada dönen kartallar, katar katar giden turnalar… Kayaların içine oyulmuş görkemli bir saray varmış. Sarayda masalcılar. Herkes ulu çınarın altına toplanmış. Ahh, masal dinleyecek bir çocuk… Sabır içinde beklemişler.

Günün birinde dünyanın en bilgesi, ak saçlı, ak giysiler içinde Korkut Dede derler, bir dede çıkagelmiş. Herkes saygıyla eğilmiş. Ulu çınarın altında sofra kurup yer açmışlar, hoş sohbete başlamışlar. Korkut Dede:
“Ben sizin derdinizi öğrendim, bir yardımım olabilir mi diye geldim,” demiş.

Herkes çok sevinmiş. Korkut Dede, minicik bir şişe ile bir defter çıkarmış: “Bu hayat ilacıdır. Altaylardan Toroslara, Urallardan Uygurlara kadar binbir çiçekten süzdüm. Çiçeklerin adı bu defterde yazılıdır, Şirince Şeşen’den getirdim,” demiş. Deri kaplı defteri sofraya, şişeyi de üstüne bırakmış. “Alın, bu sizin. Ne Çinin ne de Maçinin ilacına ihtiyacınız var. Hepiniz bu şişeden birer damla için. Sonra hep birlikte Keloğlan ziyaretine gidin, yedi köyün yoksuluna yemek verin, şerbet içirin. Bir yavrunuz doğacak, onu iyi besleyin. Sakın ona bir ad vermeyin. Adı ona ben vereceğim.”
“Diline sağlık Korkut Dede. Buyruğun başımız üstüne,” demişler.

Korkut Dede kalkıp gitmiş. İlk kez herkesin yüzü gülmüş, ‘ahü figan’ etmemişler.
İlaçtan herkes bir damla içip yola koyulmuş. Varıp Keloğlan ziyaretinde durmuşlar. Yedi kere çevresinde dolanmış, yedi köyün yoksuluna yemek vermiş, şerbet içirmişler. Yedi mum yakmış, yedi taş parçasını ziyaretin yedi duvarına yapıştırıp dönmüşler.
Vakit erişip zaman geçmiş, beklenen çocuk dünyaya gelmiş. Bütün masalcılar toplanıp onu ortaya almışlar, masala başlamışlar: “Az gittiler, uz gittiler, dere tepe düz gittiler… Vara vara bir çarşıya vardılar. Baktılar ki; çarşıda bir kadın geziyor. Peştemalının dört ucu var, ortası yok. Bir tarafında demirciler demir dövüyor denginen, bir tarafında boyacılar boya boyuyor yetmiş iki renginen… Bir tarafı sazlık samanlık, bir tarafı tozluk dumanlık… Gözlerini oğuşturmuşlar, sana bir ad koyalım buyurmuşlar…”

Ulu çınar yapraklarını kabartıp dile gelmiş: “Sakın ha! Korkut Dede gelecek, adı o verecek.”
Çocuğun bir yaşında dili açılmış, iki yaşında tüm bitkilerin, kuşların dilinden anlamış. Çok geçmeden o da konuklara masal anlatmaya başlamış.
Nerde var nerde yok, ak saçlı, ak sakallı, ak giysiler içinde Korkut Dede bulutların arasından süzülüp gelmiş:
“Heeey güzel insanlar! Bu dünya erimli dirimli dünya… Bu dünya gelimli gidimli dünya… Bu dünya gizemli verimli dünya… Bu çocuğun adını UHAK koyun. Bütün anlattıklarınızı topayıp kitaplara yazın. Kitaplar gelecek insanlara da kalsın. UHAK yazılanları dünyaya yaysın…”
Böylece çocuğun adı UHAK kalmış, kentten kente, ülkeden ülkeye bizim masalları taşımış…

UHAK, -ULUSAL HİKÂYE ANLATICILIĞI KONGRESİ’NİN AÇILIMI-
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesinde kongremiz başladı. Bütün Türkiye’den iki binin üstünde masalcı ve masal anlatıcısı olmak isteyen insan çalıştaya katıldı. Atölye çalışmaları, konferanslar, masal ve hikaye etkinlikleri, Hacivat ve Karagöz gösterileri, açık oturumlar birçok salonda birbirini izledi. Masal kahramanları resim sergileri, kukla sergileri, destan ve söylence figürlerinin sergileri salonları süsledi. İki yıl önce yaptığımız kongreden daha olgun, daha nitelikli bir çalıştay yaşadık.

Elbetteki çalıştayın saygın onur kurulu, bilim kurulu ve idare kurulu üyeleri vardı, destek vermiş, çalıştayı kolaylaştırmışlardı. Teşekkürü hak ediyorlardı. Ama bir de düzenleme kurulu vardı ki, geceyi gündüze katmış, çok iyi çalışma çıkarmışlardı. Muhammet Fatih Doğan, Elif Sami, Elif Konar Özkan, Yurdanur Ay Paşa, Ümit Yaşar Özkan, Emel Korkut Şeker, Dilara Köktürk, Songül Timur Dinç, Ersin Şen, Eda Albayrak, Adil Kıdıl, Hilal Koçyiğit düzenleme kurulu üyeleriydiler hem de anlatıcı sanatçılar. Gelecekte bu arkadaşların özverili çalışmaları hep yad edilecek, saygıyla anılacak, gösterileri akılda kalacaktı.

Keşke bu toplantıda masal kitapları sergileri de olsaydı diye düşündüm. Çünkü kitabı yayımlanmış birçok arkadaş gördüm. Bana kitaplarını imzalayıp getiren Havva Irmak, Nuray Soyer, Dilek Dinçer ve Sultan İliş Bedelcigil’e teşekkürler.
Onlarca arkadaş da: „Masallar Bize Ne Anlatır“ adlı yeni kitabınızı ve masallarınızı burada edineceğiz umudunu taşıyorduk dediler.
Bir de konuşmacıların „anlatıyı“ çok öne çıkardıklarını, yazıyı ve kitabı geri planda tuttuklarını bir eksiklik olarak fark ettim. Zaten toplumumuz iyice televizyon tiryakisi oldu, okur az. Üniversitelere de kitap girmezse ne olur halimiz? Eğer Adapa, Şirince Şeşen, Dede Korkut yazıya geçmemiş olsaydı, bugüne kalırlar mıydı? Özdeyiş haline gelmiş bir cümle ile bağlayayım: „Söz uçar yazı kalır.“ Yazıya geçmediği için kimbilir ne Dede Korkutlar ne Ağca Nineler yok olup gitti.

BENİ HEYECANLANDIRAN GEÇMİŞ…
1974-75 ders yılında –programı bilmediğim için Frankfurt okullarında- yeni yürüyen bir çocuk ürkekliği ile masalla ders anlatmaya başlamıştım. “Masalcı” diye şikayet edilmem gecikmedi. Frankfurt (Milli) Eğitim Müdürü teftişe geldi ve çocukların gösterdiği ilgiden çok etkilendi: “Siz bu metodu Prof. Bruno Bettelheim’dan mı öğrendiniz?” diye sordu. “Hayır! Adını ilk kez duyuyorum,” dedim. “Peki kimdem öğrendiniz?” “Ninemden!” dedim. Adam gitti, 6 ayda bir yenilenen iş sözleşmemi süresiz yaptı ve diğer okullarda da bu metodu göstermemi istedi. Emekli oluncaya dek Alman okullarında bu masal etkinliklerini yaptım.
1980’li yılların başında rahmetli Prof. Pertev Naili Boratav ile eşi Hayrünisa ablayı Paris’ten davet ettik, eşimle dizlerinin dibinde oturarak günlerce masal ve Nasrettin Hoca dinledik. Çeşitli Alman kentlerinde etkinlik yaparak masalın işlevlerini anlattık. Bütün bunların gelecek için derin anlam kazanacağı aklımın ucuna bile gelmiyordu. Boratav hocadan nasıl daha çok öğrenebilir, onun yaptığını bir adım daha ileri nasıl götürebilirdim? Mesele buydu.

Masalla ders anlatmam Bochum Üniversitesinden Prof. Gerhard Rupp’un dikkatini de çekmişti. O da anlattığım masalları derslerde işlettirip sonuçları 1992 yılında Lübeck Eğitim Kurultayında sundu. O tarihten sonra “Kültürlerarası Ders”te masallar daha çok yer almaya başladı.
Şimdi ise binlerce bilim insanı, anlatıcı, öğretmen ve masalcının kollarını sıvayarak ülkemde öne atıldığını görüyor, mutlu oluyordum. Sağ olun, var olun arkadaşlar… Geleceğimiz sizlerin ellerinde.

Yücel FEYZİOĞLU..

About the author

Related